Türkiye’de PR ve Alaettin Asna’nın İlkleri

Kerem Türkman

Türkiye’de PR mesleğinde ilklere imza atmış, mesleğin gelişmesinde ve yüzlerce meslek uzmanının yetişmesinde rol oynamış değerli hoca ve duayen Prof. Dr. Alâeddin Asna, 4 Ağustos 2015 günü hayatını kaybetti. Değerli Asna’ya Allah’tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine, sevgili Sibel Asna’ya, gelmiş-geçmiş A&B çalışanlarına ve tüm halkla ilişkiler çalışanlarına başsağlığı dilerim.

Türkiye’de 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yeni bir dönem başlamıştı. Alâeddin Asna’nın “Bir PR’cının Meslek Anıları” adlı kitabında ‘halkla ilişkiler mesleğinin ülkemizde gerçek anlamında uygulanışının köşe taşıdır’ dediği Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), darbeden hemen kısa bir süre sonra, 30 Eylül 1960’ta kurulmuştu. Hollandalı planlama uzmanı Prof. Jan Timbergen başkanlığındaki Avrupalı uzmanlar grubu tarafından yapılandırılan DPT, başbakana bağlı bir müsteşar ve üç daireden oluşuyordu: İktisadi Planlama, Sosyal Planlama ve Koordinasyon. Batılı uzmanlar planlı kalkınmanın kamuoyu ve basın desteği olmadan gerçekleşmeyeceğini, çünkü acı reçeteler içerecek kalkınma planlarının halktan ve politikacılardan fedakârlıklar isteyeceğini söylüyordu. Planlı kalkınma düşüncesini kamuoyuna benimsetmek için ülkeye ve topluma getireceği yararları anlatmak gerekiyordu.

Avrupa’da ve Amerika’da bu işe public relations (halkla ilişkiler) deniyordu. DPT’de bu görev Koordinasyon Dairesi’ne verildi. Dairede PR’dan sorumlu birimin adı ‘Yayın ve Temsil Şubesi’ oldu. PR işlevinin, 1960 yılındaki Türkçe karşılığı böyle bulunmuştu. PR sorumlusu, kuruluşu temsil etmek ve bunun için yayın yapmakla görevlendirilecekti.

Devlet Planlama Teşkilatı’nın müsteşarlığına Albay Şinasi Orel getirilmişti. Daire başkanlıklarına ise Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin çok genç öğretim üyeleri Dr. Atilla Karaosmanoğlu ve Dr. Necat Erder ile aynı yaşlarda bir mühendis olan Ayhan Çilingiroğlu getirildi. Çilingiroğlu, public relations biriminin bulunduğu Koordinasyon Dairesi’nin başkanı oldu. O yıllarda Siyasal Bilgiler (SBF) mezunları ya Dışişleri Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na, ya da Maliye ve benzeri bakanlıklara giderdi. DTP yeni bir adres olmuştu.

Alâeddin Asna, bir çok dönem arkadaşı gibi DPT’ye katıldı. Asna o sıralarda hem Ankara Radyosu’nda 1951’den bu yana radyoculuk yapıyor, hem de Yeni İstanbul, The Week, Dünya, Yeni Adana, Ege Ekspres gibi yayınlarda ekonomi ve parlamento muhabirliği, köşe yazarlığı gibi görevler yürütüyordu. Gazetecilik deneyimi, Asna’nın DPT’deki public relations görevini yüklenmesini kolaylaştırdı.

Aslında deneyimi ile DPT’nin basın sözcülüğü görevini yürütebileceğini düşünüyordu ama PR teknikleri hakkında hiç bilgisi yoktu. O sıralarda yedek subaylık görevini DPT’de yapmakta olan Talat Halman ise uzun yıllar Amerika’da yaşamış ve özel ilgisi nedeniyle PR konusuna eğilme fırsatı bulmuştu. Bu durum Asna için bir fırsattı. Halman’ın başına geçtiği Yayın ve Temsil Şubesi, planlı kalkınma olgusunun kamuoyuna tanıtılması için kolları sıvadı. Ankara Radyosu Müdürlüğü’nden ayrılan Mahmut Tali Öngören’in de bu şubeye katılmasıyla ilk public relations birimi gelişmeye başlamıştı.

Bu sırada Türkiye’de PR mesleğinin genel görünümüne bakıldığında; Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türk dış politikası hakkında basına bilgi veriyordu. Burada basına konuşanların asıl mesleği diplomatlıktı. Bu insanlar sırası gelince yurtdışı elçilik, konsolosluk gibi görevlerine tayin olur, yerine başkası gelirdi. Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı altında yer alan ‘Basınla Münasebetler’ birimlerini de albay ve yarbay rütbesindeki askerler oluşturur, kıtalara tayinleri çıkınca yerine başkası gelirdi. Genelde bakanın veya en üst komutanın emrettiği bilgiler basına dikte edilir, gazetelerde yer alan haberler kesilerek bakana ve komutana sunulurdu. Yani uzmanlığa dayalı bir PR çalışması yoktu.

Yabancı sermayeli petrol şirketleri Mobil, Shell ve BP’de ise kamu ilişkileri, dış ilişkiler gibi isimler altında basın ve devlet daireleri ile ilişkileri yürüten birimler bulunuyordu.

Alâeddin Asna, Planlama’daki görevine başladıktan bir süre sonra Türk basının merkezi olan İstanbul’a gelerek gazete bürolarını dolaştı. Gazetecilik yıllarından dostu olan üst düzey yöneticilerle, köşe yazarlarıyla ve bazı gazetelerin patronlarıyla görüştü. Milliyet Gazetesi yayın yönetmeni Abdi İpekçi, bir planlı kalkınma eki çıkarmalarının konunun tanıtımına yardımcı olacağını söyleyince Asna gerekli bilgileri toplamaya başladı. Gazetede beş günlük bir çalışma sonucunda ek hazırlandı ve 150 bin adet basılarak Milliyet ile birlikte dağıtıldı.

Bunun bir kısmı da DPT’ye alınarak parlamenterlere, üniversitelere, devlet dairelerine ve meslek kuruluşlarına dağıtıldı. Bununla başlayan ve devam eden basın çalışmaları zamanla planlı kalkınma fikri üzerine yapılan olumsuz eleştirileri zayıflattı. Bir yandan basınla ilişkiler sürdürülürken, diğer yandan Beş Yıllık Kalkınma Planı, yıllık programlar ve tanıtıcı malzemeler bastırılıyor, plan kavramı üzerine seminerler düzenleniyor, Yayın ve Temsil Şubesi içinde genç mezunlardan oluşan büronun çevirdiği metinler baskıya hazırlanıyor ve bir planlama dergisi yayınlanıyordu.

DPT’de çalışmalar sürerken, yurtdışında eğitim olanakları geliştiriliyor ve özellikle AID (Uluslararası Kalkınma Ajansı) bursları ile başarılı elemanlar Amerika ve başka ülkelere ileri düzeyde eğitim (master) yapmaya gönderiliyordu. Sıra Alâeddin Asna’ya gelince ABD’de public relations okumayı tercih etti. Michigan Üniversitesi’ndeki eğitiminde hem genel iletişim bilimleri dalında üniversite, hem de PR dalında M.A diploması aldı. Ardından önce Washington’da Dışişleri Bakanlığı’nda (State Department) ve daha sonra Puerto Rico’da Kalkınma Dairesi’nde staj yaptı.

İlk entegre PR projesi: Nufüs Planlaması 

Kalkınma Planı’nda yer alan nüfus artışının kontrolü projesi, DPT ve Sağlık Bakanlığı ile ortaklaşa yürütülecekti. Bir Nüfus Planlaması Yasa Tasarısı hazırlanmıştı. Tasarıya göre Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı içerisinde Nüfus Planlaması Genel Müdürlüğü kurulacaktı ve bu örgütün genel müdür yardımcısı, konunun PR çalışmalarından da sorumlu olacaktı.

Alâeddin Asna, kadrosu DPT’de kalacak şekilde bu ekipte görevlendirildi. Bu defa öncelikli hedef Meclis’ti. Çünkü tasarıyı görüşecek parlamenterler ve milletvekilleri ikiye ayrılmıştı:

Sağcılar bunun bir komunist oyunu olduğunu, Türkiye nüfusunu azaltıp ülkeyi Ruslar’ın kucağına atacağını, solcular ise bunun bir Amerikan oyunu olduğunu, Türkiye’yi doğum kontrol ilaç ve araçları için yeni bir pazar olarak hazırladığını söylüyordu. Nüfus artışını yavaşlatmanın Türkiye ekonomisi ve insan sağlığı açısından önemi kimsenin aklına gelmiyordu.

Parlamenterlerle tek tek ilişki kurarak anlatılanlar ve getirilen yabancı yayınlarla sunulan diğer ülkelere ait örnekler sayesinde yasa onaylandı. Aile planlaması PR çalışmaları birkaç yoldan ilerliyordu. Bir yandan basın yardımıyla kamuoyuna anlatılırken, bir yandan da Türkiye’nin her köşesinde toplantılar düzenlenerek halka tek tek anlatılıyor, doktorlar ve doğum uzmanlarına yönelik eğitim toplantıları yapılıyordu.

Nüfus planlaması projesi, PR ile uygulamanın birlikte yürüdüğü bir proje olarak ilkti. Basın, kişisel ilişkiler, bilimsel toplantılar üçgeninde yürütülen PR çalışmaları projenin başarısına katkıda bulunmuş ve birkaç yıl içinde hem nüfus artış hızında, hem de anne-bebek ölümlerinde ve sakat doğum sayısında gözle görülür bir azalma olmuştu.

Üniversitede ilk PR eğitimi 

Üniversite düzeyinde dört yıllık basın-yayın eğitimi veren öğrenim kurumu 1966’da Ankara Üniversitesi’nde açıldı. SBF’ye bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nun ilk iki yılında genel eğitim veriliyor, son iki yılda ise öğrenciler Gazetecilik-Radyo/TV ve Halkla İlişkiler bölümlerine ayrılıyordu.

Alâeddin Asna’nın Amerika’da lisans üstü PR eğitimi yaptığı Michigan Üniversitesi’nin önerisi üzerine bu okulda Public Relations dersini onun vermesi istendi. Asna o sırada yedek subaydı ve derslere girmek için Genelkurmay Başkanlığı’ndan özel izin alarak teğmen üniformasıyla derslere gidiyordu. Öğrencilerin elindeki derme çatma ders kitabının yerine iyi bir kitap olsun diye kendi okuduğu ders kitaplarını ve elli farklı kaynaktan topladığı notları bir kitap haline getirerek PR alanında ülkemizdeki ilk Türkçe bilgi kaynağını da üretmiş oldu. (Halkla İlişkiler, A.Ü.B.Y.YO. Yayını, 1969)

Koç Holding ve özel sektörde ilk PR

Alâeddin Asna’nın askerlik sonrası hangi işi yapacağına karar vermesi kolay olmadı. DPT’deki kadrosu hazırdı ama oradaki yapıda çok şey değiştiği için devam etmek istemiyordu. Londra Basın Ateşeliği’ne atanma ihtimali vardı ancak oraya gitmeden önce bir süre Lefkoşe’ye tayin edileceğini öğrenmişti. Orada geçecek sürenin ne kadar olacağını tahmin edemiyordu.

Bu sırada özel sektörde daha çok 80’li yıllarda görülecek bir yenilik -devlette yönetim kademelerine yükselmiş Mülkiyelileri transfer etme geleneği- henüz tek tük görülüyordu. Bu akımın öncülüğünü, 50’li yıllarda Sümerbank Genel Müdürü Hulki Alisbah’ı ve daha sonra Ümit Özkan, Ali Eğler, Haluk Çatırlı gibi başka Mülkiyelileri transfer eden Koç Grubu yapıyordu.

İstanbul’dan Alâeddin Asna’ya gelen üç teklif vardı. Biri Dr. Suphi Baykam’ın kurmakta olduğu Hastaş Holding idi. Tamamı halk ortaklığı ile kurulacağı için Asna bu girişime karşı şüpheyle yaklaşıyordu. Nitekim daha sonra haklı çıkacak, Hastaş iki yılda dağılacaktı.

Diğer bir teklif, o günlerde Türk Hava Yolları’na genel müdür olarak atanan General Remzi Yelman’dan geldi. THY yöneticiliği siyasi atamayla gelinen bir makam olduğu için, Asna genel müdürün orada ne kadar kalacağını bilemiyordu. Nitekim Yelman Paşa hükümetin kendisine beş yıl görevde kalma sözü verdiğini söylese de, zaman Asna’yı haklı çıkaracak, paşa iki yıl sonra görevden alınacaktı.

Üçüncü teklif Koç Holding’ten gelmişti. Yıllardır kurum içinde public relations çalışmalarını başlatmak için projeler üreten holding yönetimi, Vehbi Koç’u ikna ettikten sonra, projeleri hayata geçirebilecek bir isim aramaya başlamıştı. Koç Holding’in bu iş için adayı Asna idi.

Alâeddin Asna, Ankara’dan İstanbul’a üç kez gelip Rahmi Koç ve Suna Kıraç ile görüştü. Bu sırada bazı ağabeylerine de akıl danışıyor, ağabeyleri kendisine teknik bir adamın bilgi ve emeğini kiralayarak hayatını kazanmak zorunda olduğunu anlatıyor, Cumhuriyet Gazetesi sahibi Nadir Nadi için çalışmak ile Vehbi Koç için çalışmak arasında fark olmadığını izah ediyordu. Asna ikna oldu ve 1969’un sonlarına doğru Koç Holding ile sözleşme imzalayarak İstanbul’a yerleşti.

Türk özel sektörünün ilk PR uzmanı olarak devleti bırakıp Koç’a gelmesi Asna hakkında ilginç dedikodular türemesine yol açmıştı. Milyonlarca lira transfer ücreti aldığı, Levent’te kendisine özel bir ev tutulduğu gibi iddialar Asna’yı hem şaşırtıyor, hem de 29 yaşındaki bir delikanlının gururunu okşuyordu. Yine de anlaşma fena değildi. Koç Holding kendisine -zamanın parasıyla- 5 bin lira maaş ödeyecek, bir Anadol araba ve harcama sınırı olmayan bir de Diners kredi kartı tahsis edecekti.

Asna, Koç Holding’te üç kişiye karşı sorumluydu: Rahmi Koç, Suna Kıraç ve Can Kıraç. Bunun yanı sıra yönetim kurulu başkan ve üyeleri, koordinatörler, 59 şirket genel müdürü, 9 bin personel, basın, üniversiteler, meslek kuruluşları, sosyal kuruluşlar ve kamuoyu arasında bir ilişki ve iletişim yönetimi yapması gerekiyordu. Ayrıca holdingin Bizden Haberler adlı kurum iç yayınını da hazırlaması gerekiyordu. Kendi tabiriyle, ‘Koç’a geldiğinde sağlam bir delikanlı iken, altı yıllık çalışmanın sonunda ayrılırken ülserli bir PR uzmanıydı’…

59 şirket arasında Arçelik, Tofaş, Otosan, Beko, Aygaz, Türk Demirdöküm, İzocam, Kav, Bekoteknik, Oto-Yol, Divan Oteli, Ram gibi markalar varken, Asna’nın emrinde sadece işi personel müdürü Filiz Ofluoğlu’nun asistanlığını yapmak olan bir sekreterin yarısı vardı.

Bu dönemde yaşanmış sayısız anı arasında eminim ki bir tanesi özellikle günümüzün PR uzmanları açısından son derece trajikomik bir değere sahip olarak öne çıkıyor:

Can Kıraç yönetiminde hazırlanan bir kurum içi yayın olan Bizden Haberler dergisi için Asna çok titiz bir çalışma yürütüyordu. Hasan Pulur’dan, Burhan Felek’e kadar Türk basınının en ünlü isimlerinin yazılarının yer aldığı Bizden Haberler kamuoyunda öyle çok ses getirmişti ki, dönemin Hürriyet Gazetesi’nin sahibi Erol Simavi, bu yayında Hürriyet’e az yer veriliyor diye Asna’yı Vehbi Koç’a bir mektupla şikayet etmişti. Bir kurum içi PR çalışmasında Hürriyet’e az yer veriliyor diye şikayet edilmek… Bugünün şartlarına bakılınca anıdan çok, bir fantezi gibi.

Ve Türkiye’nin ilk PR şirketi A&B

Ülkemizin ilk PR şirketi, 1974 Kasım ayında, Türk basının merkezi olarak bilinen Cağaloğlu semtinde faaliyete geçti.

PR mesleğinin Türkiye’deki ilk köşetaşlarından biri olması nedeniyle şirkete A ve B (A&B) adı verildi. Alâeddin Asna, Koç Holding’ten ayrıldıktan sonra kamuya geri dönmek ile Amerika’ya dönerek kaldığı yerden devam etmek arasında çok düşündü. Neredeyse on yılını Türkiye’de PR kavramının yerleşmesine adadığı için, şimdi de PR çalışmalarını geliştirmeyi istemişti.

Bir taraftan ofis kurulurken, diğer yandan Transtürk Holding uzun vadeli bir PR planı istemiş ve bu iş için A&B ile 7 bin liralık bir anlaşma yapmıştı. Bu rakam, ofisin üç aylık kirası ve şirketin ilk sekreteri Sabiha Kapat’ın beş aylık maaşıydı. Yani daha ilk anlaşmayla birkaç aylık gider garanti altına alınmıştı. O sıralarda gazeteci Ayşegül Dora, Asna’ya Betûl Mardin’i tanıştırmak istediğini söylemişti. Asna, zaten iyi tanınan bir aileden gelen Mardin’i gıyabında tanıyordu. Mardin, Halkla İlişkiler Derneği’nin kuruluşunda (1972) Londra’dan bir kutlama telgrafı çekmişti. İngiltere’de Yedigün ve Elvan’ın dağıtım, tanıtım ve satış işinde çalışıyordu.

Asna’ya göre, Betûl Mardin hem şirkete mali kaynak olarak, hem de çevresinden müşteri getirerek A&B’nin büyümesine katkı sağlayabilirdi. A&B’nin ilk yıllarında Ayşegül Dora, Betûl Mardin, Deniz Adanalı, Ertuğrul Zorlutuna, Yener Ölmez, Güngör Göktan, Koray Düzgören, Mine Kürkçüoğlu Vargı ve Sancar Maruflu’nun önemli katkıları oldu. Betûl Mardin 80’lerin ortalarında hizmet vermekte oldukları Sheraton otel zincirinin yöneticisi bir kişiyi kendi ofislerinde tam zamanlı görevlendirmek isteyince Betûl Mardin bu göreve talip oldu ve A&B ofisinden ve kadrosundan ayrıldı. İlerleyen günlerde başka danışmanlıklar da yaparak kendi yolunu çizdi.

Asna’nın üniversitedeki öğrencileri de iyi bir kaynaktı. Onlara A&B’de çalışma şansı vererek, teoriyi pratiğe dökme şansı bulmalarını sağlıyor ve şirketin iş alanını genişletiyordu. A&B kadrosunun temelini hep üniversiteden öğrenciler oluşturdu. Bunların arasından çıkan bir isim, Sibel Asna; yeteneklerini herkese kabul ettirerek yıllar içinde A&B’nin önce genel müdürü, sonra da sahibi oldu.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir